İnsanın Telos’u Üzerine Düşünceler!

İnsanın Telos’u Üzerine Düşünceler!

Denizlili Öğrenci Mehmet Akif ERBEYİN İstanbul'un En Gözde Lisesi olan İstanbul Erkek Lisesi Dergisine tarihçileri bile kıskandıracak Köşe yazısı yazıyor...

A+A-

Yunanca'nın felsefeye kazandırdığı terimlerden biri olan tefos'u maddenin "öz ereği' olarak tanımlamak yanlış olmazdı. Felsefede karşımıza çıkan arslamıysa daha çok canlının "nihai hedef”ine yönelik. Örneğin bir elma ağacından söz ediyor olsaydık, bu elma ağacının telos'u elma vermek olurdu.

Peki ya insandan söz ediyor olsaydık? İnsan gibi kendini geliştirebilen, pek çok farklı işleve sahip bir canlının yaşamını da tek bir amaca bağlamak doğru olur muydu? Bu konuda filozoflar farklı görüşlere sahipler. Bu görüşler arasında en popüler olanıysa benim de kendime en yakın bulduğum cevaba sahip olan Aristoteles'e aitti. Aristoteles insanın yaşama amacını mutluluk olarak tanımladı. Ona göre insan eylemlerini gerçekleştirirken bazen farkında bile olmadan hareketleri sonucunda elde edeceği mutluluğu gözetirdi. Aristoteles'ten yedi asır sonra St Augustine Tanrı’ya iyi bir kul olarak yaşamanın bu soruya daha doğru bir yanıt olacağı görüşünü ortaya attı. Yirminci yüzyıl varoluşçusu Martin Heidegger ise özetle bir insanın telos'unu olumu kabullenerek yaşamak olarak niteledi. Ernest Becker'ın "Ölümü İnkar" adlı başyapıtında bulunduğu tespitlerse pek çoğumuzun Heidegger'a zıt düştüğünün bir göstergesidir.

Beckar'a göte insan ölümü kabullenmek bir yana ondan kaçmak içm elinden geleni yapar. Hepimiz kendi içimizde ölümsüzlüğe ulaşmaya çabalarız. Örneğin hangimiz öldükten sonra da hatırlanmaya devam etmek istemez ki? Amacımız ölümsüzlüğe erişmek olmasa dahi ölümü unutmak için farkında olmaksızın bir uğraş içerisindeyizdir hepimiz. Kendimizi daha büyük bir şeyin parçası olarak görürüz, yaşamımıza bir anlam katmaya çabalarız. Örneği,n milliyetçilik düşüncesinin temelinde yatan içgüdüdür bu. İnsan kendinden daha büyük bir şeyin, bu örnekte ulusunun, bir parçası olduğunda yaşamını ulusuna daha faydalı bir vatandaş olmaya çabalayarak anlamlandırır. Fanatik taraftarlar bile bu duruma örnek teşkil edebilir. Bu yol da mı size tanıdık gelmedi? O zaman siz ölümü unutmak için hedeften hedefe koşanlardansınız. Bu, bana göre insanın kendisini oyalama yollarından en kestirmesidir.  "Hele şu sınav bir geçsin…" gibi cümlelerle hayatınızın ellerinizin arasından kayıp gittiğinin farkına bile varmazsınız. Kendinizi ailenize, kariyerinize adarsınız. Kim bilir belki de kendinizi doğru kişiyi bulduğunuza inandırıp "aşk"ınızı kovalarsınız. Ne de güzel demiş Oscar Wilde: "Dünyada yalnız iki tür trajedi vardır: birincisi istediğini elde edememek, ikincisiyse istediğini elde etmek, ikincisi çok daha beterdir.”

Benim bu konudaki görüşümse Aristoteles'inkiyle çok benzerdir. Sözcük seçimini yanlış, daha doğrusu eksik buluyorum yalnızca. Bence insan eylemlerini gerçekleştirmeden önce mutluluğundan çok tatminliğini düşünmeye meyillidir, Bu tanım yaptığımız fedakarlıkları da kapsar. Hiç olmadı mı üzülen taraf olmayı tercih ettiğiniz? "Aman arkadaşıma bir şey olmasın." diye düşünerek kendinizi tehlikeye attığınız? Bu hareketinizin sonucunda siz üzülmeyi, belki de zarar görmeyi göze aldınız. Bu yüzden böylesine hareketleri "fedakarlık" olarak tanımlarız. Bu hareketlerimiz sonucunda mutluluğumuzu gözetmediğimiz açık. Peki o zaman neden var fedakarlıklar? Bence her insan kendisine tatminlik hissini sunan eylemi seçmeye daha yatkındır. Siz bir fedakarlıkta ya da iyilikte bulunduğunuzda rahatlamış hissedersini. Her insan vicdanına karşı sorumludur ve bu vicdanın bize tattıracağı azaptan kaçıp tatminliğe koşmaktan daha içgüdüsel bir davranış olamaz. Bir dilenciye para verirken dilencinin mutluluğunu değil, kendi tatminliğinizi düşünürsünüz aslında. Parayı verdikten sonra iyi bir eylem gerçekleştirmiş olmanın verdiği kıvancı duymayacak olsaydınız da yapar mıydınız bunu? Bu sorunun cevabını benim vermem haddimi aşmak olurdu. Bu yüzden yazımı burada sonlandırıyor, sizleri de bu soruyu cevaplamanız için her eyleminizin temelinde yatan vicdan duygunuzla baş başa bırakıyorum.

(İstanbul Erkek Lisesi Dergisinden alınmıştır.)

KONUK KALEM​  

Mehmet Akif ERBEYİN

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.