Babasının Dükkanında Şehit Edilen Ülkücü Osman Kavcar

Babasının Dükkanında Şehit Edilen Ülkücü Osman Kavcar

Babasının dükkanında şehadet şerbeti içen Ülkücü şehit Osman Kavcar'ı vefatının 42. yılında rahmetle anıyoruz.

A+A-

Dava adamı, ülkücü Osman Kavcar'ın yüreklerdeki acısı 42 yıldır sönmüyor. Babasının dükkanında 42 sene evvel şehadet şerbeti içen Kavcar rahmetle anılıyor.

Osman Kavcar Kimdir?

1958 yılında Denizli’nin Acıpayam ilçesine bağlı Yeşilyuva kasabasında dünyaya geldi.

Ramazan ve Ayşe Kavcar çiftinin 4 çocuğundan biriydi. Ailesi çok küçük yaşta iken Denizli’nin eski mahallelerinden biri olan Feslikan mahallesine yerleşmişlerdi. Hareketli bir çocukluk hayatından sonra ilkokulu bitirerek, Denizli Sanat Okulu’na kayıt yaptırdı.

Abisinin, lise yıllarında hareketin dergilerini takip etmesi sonucu tanışmıştı Osman ülkücülükle. Ankara’dan gelen dergilerin içinden seçtiği yazıları okulun duvar gazetesine asar, memleket meseleleri ile ilgili arkadaşlarını da bilgilendirmeye çalışırdı.

Ülkü Ocakları’na da lise yıllarında gidip gelmeye başlamıştı. Seminerleri dikkatle takip eder, hareketin yayınlarını mutlaka okurdu. Kitaplara ilgisi de bu yıllarda başlamıştı Osman’ın. Harçlıklarının büyük bir kısmı ile kitap alır, okuduğu kitapları teşkilattaki arkadaşları ile de paylaşırdı.

Başarılı bir lise hayatının ardından, 1976 yılında Ankara Erkek Teknik Meslek Yüksek Okulu’na kayıt yaptırdı. Fırtınalı yıllarda, Ankara’da iki yıl boyunca, gerek kaldığı Site Yurdu’nda, gerekse okulda teşkilatlı olarak mücadeleye devam etti. İki yıl iyi bir ülkücü olarak yetiştirildikten sonra, 1978 yılında memleketi Denizli’ye dönerek Buldan Meslek Lisesi’nde öğretmen olarak göreve başladı.

Osman artık iyi bir ülkücü idi

Öğretmen olmuştu. Ailesinin üzerinden maddi yükünü kaldırmış, para kazanmaya başlamıştı. Artık içinden yetiştiği bu harekete ve iman ettiği davasına hizmet vakti gelmişti.

Osman Ankara’dan döner dönmez, Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik Kollarında teşkilatlı mücadeleye ara vermeden devam etmeye karar verdi. Bir yandan parti gençlik kollarında mücadele ediyor, bir yandan okuldaki öğretmenlik görevini yerine getiriyordu.

O ülkücü bir öğretmen idi. Mutlaka vatanına hayırlı hizmetler yapacak olan öğrenciler yetiştirecekti. En büyük hayali, kurulacak olan Milli Devlet’in ilim ve teknik kadrolarında görev almaktı.

Her gün bu hayale biraz daha yaklaşmakta olduğunu hissediyor ve daha yakın olması için durmadan mücadele ediyordu. Öğrencilerine milli ve manevi duygular aşılıyor, onların Türk Milliyetçisi gençler olarak yetişmesi için büyük gayret sarf ediyordu. Bir yandan Buldan’daki ülkücü gençlere ağabeylik yapıyor öbür yandan onların iyi birer ülkücü olmaları için tavsiyelerde bulunuyor, onlara kitaplar veriyor, dergiler okutuyordu.

O yıllarda Osman’ın alışılmışın dışında bir vazifesi daha vardı. Kendi başına başladığı bu görev onu çok mutlu ediyor ve gitgide etkili bir hal alıyordu. Osman, öğretmen olduktan sonra komşularının çocuklarına ders çalıştırmaya başlamıştı. Ders çalıştırdığı çocukların milli manevi duygularının güçlenmesi içinde gayret eder, onlara kitap verirdi.

Zamanla bu çocukların okuldaki başarı durumlarının değişmesi ve evde ailelerine karşı olan tutumlarındaki olumlu yansımalar, zamanla mahalleyi tesir altına almış ve aileler çocuklarını getirip Osman’a emanet etmeye başlamışlardı. Zamanla bu iş artık bütün mahalleyi sarmış, neredeyse Feslikan mahallesindeki bütün çocuklar Osman ağabeylerinin yanına gelmeye başlamışlardı.

1979 yılının Ağustos ayıydı. Okullar çoktan tatile girmiş, Osman vaktini teşkilat faaliyetleriyle ve babasının ayakkabı dükkanında ona yardım ederek geçiriyordu. Ramazan Bayramı’na iki gün kalmıştı. 22 Ağustos 1979 Çarşamba günü idi. Osman arkadaşı Mehmet Ali Ünal ile birlikte ikindi namazını evde kıldıktan sonra, iftar vaktini beklemek üzere babasının dükkanına gitmeye karar verdi.

Annesi “Oğlum ne işiniz var dükkanda? Bahçede serin serin oturun işte.” dediyse de “Ana evde canımız sıkıldı gidelim biz. Akşam iftarda babamı da alır gelirim.” dedi ve çıktı evden.

Babasının dükkanının önündeki sedirde arkadaşıyla oturuyorlar, sohbet ediyorlardı. Daha önceden plan yapmış ve onları beklemekte olan marksistlerden iki kişi önlerinden geçip duruyordu. Ters ters baktıklarını gören Mehmet Ali “Osman, bunların bakışları iyi değil.” deyip babasının bakkal dükkanındaki helva bıçağını alıp gelmişti. 10 dakika sonra 20 kişilik marksist bir grup Osman Kavcar’a küfür ve hakaretler ederek yaklaşmaya başladılar.

Osman Kavcar bunların geldiğini görünce ayağa kalkarak bunlara doğru döndü. Tam o sırada Mehmet Ali’nin kız kardeşi bağırdı. “Abiii bu taraftaaa…” İşte o an sokağın diğer tarafından gelen marksist katil, parkasının cebinden silahını ateşleyerek 4 el ateş etti. Osman vurulmuştu. Hem de sırtından 4 kurşun yemişti.

Osman, arkadaşı Mehmet Ali’nin kucağına düşmüştü. Vücudu kan içindeydi. Hemen bir araba bulup, Denizli Devlet Hastanesi’ne doğru yola çıktılar. Hastaneye vardıklarında Osman şehadet şerbetini içmişti.

Ertesi gün, Ramazan Bayramı’ndan bir gün önce tekbirlerle kaldırıldı mübarek cenazesi Osman Kavcar’ın. Denizli Asri Mezarlığı’na defnedildi. O günden bu yana hiç boş kalmaz Osman Kavcar’ın kabri.

Osman Kavcarın annesi, Ayşe Teyze gördüğü rüyayı bizlere anlatırdı.

“Benim Çanakkele’de şehit olan bir dedem varmış. Ben hiç görmedim kendisini ama babam anlatırdı hep. Osman 20 günlükken dedem rüyama geldi. Üzerindeki gömlek epey yıpranmıştı. Ramazan Bey’e ‘Dedeme bir gömlek verelim’ dedim. Bir gömlek verdik. Gömleği giydi ve Osman’ın beşiğini alarak yemyeşil bir çayırın içine doğru uzaklaştı. 20 günlükken şehit dedesi beşiğini götürmüştü. 21 yaşında da kendisini götürdü. O öyle bir Osman’dı işte.”

Bizlere hakkını helal et. Yolun yolumuz olsun. ŞEHİDİM…

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum