Bursa'dan Ağrı Dağı'nın Zirvesine Giden Yol Hikayesi

Bursa'dan Ağrı Dağı'nın Zirvesine Giden Yol Hikayesi

Şehirlerin psikolojisi vardır, dağların psikolojisi vardır tıpkı insanlar gibi.Şehrin bohem havasından, çağın hastalıklarından,iki yüzlü insan ilişkilerinden bunalınca insan, kendini yollarda doğada, dağlarda buluyor. Tıpkı benim gibi.

A+A-

Mesleğim gereği gezerken, doğamda olan, yol halleri, gezip görme, yeni şeyler keşfetme, tarihi yaşama, kültür çeşnilerini gözlerimle tatma duygusu, hep var olmuştur. 2010 yılında bir tüzel kişilik, bir kulüp olan Afyonkarahisar Doğa Sporları AFDOS ile tanışmamla, faaliyetlerim yeni bir mecraya taşındı. AFDOS kulübünde birçok dostluklar edindim, birçok güzel insan tanıdım.Cumhuriyetimizin kazanıldığı topraklarda özellikle Mitat Şener hocanın önderliğinde, tarihi yudum yudum içtim. Her önemli tarihi olayın yıl dönümünde bir şehitlikte, bir cephede, ya da Kocatepe’de kahramanları andık, doğayı terennüm ettik. Üyesi olduğu AFDOS kulübü ile en son TDF İl temsilciliğince düzenlenen 19 Mayıs 2016 da Sultandağları Gelincik Ana zirve faaliyetimiz olmuştu.

Türkiyemizin birçok bölgesinde, hatta yurt dışında katıldığım doğa gezileri trekingler, dağ tırmanışları ömrüme ömür katmaktadır.Ruhumu özgürce gökyüzünde uçurmaktadır. Bursa'da Zirve Dağcılık ile Selman Çetin rehberliğinde 2 yıl içinde Marmara bölgesinde yaptığımız anlamlı faaliyetler, doğa severliğimizi daha da artırmıştır.2014 yılında Cemal Ceylan abimizin oluşturduğu Gökkuşağı Hiking ile keşfetmediğimiz köşe bucak kalmamış, Kazdağlarından Çanakkale şehitliğine, Yalova termalden kurban dağlarına, kadar koca bölge adım adım gezilirken, Uludağ'ı çerez gibi görmeye başladık.

2019 24 Martında Türklerin Ergenekondan çıkışı Nevruz Bayramı ve 25 Mart 2009 Yazıcıoğlu'nun şehitliğine atfettiğimiz zorlu Erciyes Dağı zirve faaliyetimiz ile, dağların güzel insanı, harika rehber Tarık Bünyamin Kaya dostumuzla yeni hedefler koyduk.

Malazgirt Zaferi ve Büyük Taarruz'a atfettiğimiz Gazi Alparslandan Atatürk'e şehit ve Gazilerimiz için Tarık hocanın liderliğinde,25 Ağustos 2019 da Türkiye'nin 4. büyük dağı Süphan Zafer tırmanışımızı gerçekleştirdik. Burada hepsi güzel yürekli toplam 7 güzel insan ile beraber, Doğu Beyazıt'a geçerek, Ağrı Dağının görkemli büyüsünden müthiş etkilendik.. ve bu sefer hedefimiz Türkiye'nin en yüksek dağı oldu. Doğubeyazıt'ın müstesna güzel yürekli insanı olan Barzani Ceylan ile Tarık hocamla beraber, AĞRI DAĞI ZiRVESİ için tarih belirledik. Bu sefer karış karış gezdiğim Yavru Vatanın vatan olması için, emek verenlere,şehit ve gazi olanlara vefa borcumuzu ödeyelim istedik ve 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Türk Barış harekatına bu tırmanışımızı adadık.

Vatanımızın dağına toprağına taşına, ormanına, ağacına, hayvanına kuşuna,insanına sahip çıkmak için bir görev sayıyor ve bilinci geliştirmeye çalışıyoruz.Çünkü TEMA kurucumuz Hayrettin Karaca dedemizin dediği gibi, bunlar bize miras değil, torunlarımızın emanetidir. Vatanı korumak bir namus borcudur.

20 Temmuz 2020 tarihinde Ağrı Dağı Zirvesi için hazırlıklarımızı son bir ayda hızlandırdık. Çünkü Aralık Ayında geçirdiğim bir ayak kazası nedeniyle Mart 15 e kadar doktor yasağı, arkasından salgın süreci beni dağlardan ve spordan koparmıştı.Bursa'dan bireysel kulüplerden bağımsız olarak faaliyetimizi planladık. Önce kalabalık olan sayımız son anda 6 kişiye indi.2 arkadaşımız Antalya'dan geldikleri için 4 sıra dışı insan olarak bizler (Cemal Ceylan, Ali Güncü, Yuksel Esen ve ben)üç haftada Uludağ'ın en zor tarafından defalarca Büyük zirve kamp vs yaparak, büyük hedefe hazırlanmış olduk.

Bu arada Doğubyazıt'ta değerli kardeşim güzel yürekli insan bölge rehber ve koordünatörümüz Barzani Ceylan bizimle beraber, ülkemizin muhtelif yerlerinden kişi ve gurupları da bizim faaliyetimize dahil ederek, kendisi ile 2 rehber ve 38 katılımcı ile beraber sayımız 41 oldu.

Büyük hedef için 16 Temmuz 2020 sabah saat 06.00 da 3 arkadaş aracımızla Bursa'dan hareket ederek, Şereflikoçhisar’a Haymana üzerinden,Tuz gölüne ulaştık ve eşsiz manzarası içinde ayakkabılarımızı çıkartıp kısa bir yürüyüş yaptık.Aladağlarda 5 gündür zirve yapan Yüksel Esen’i Niğde girişinden alarak, Kayseri, Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Tatvan’dan geçerek, 17.07.2020 gece saat 02.00 sularında Van Erciş Öğretmenevine ulaştık.Burada sabahı edip dinlendikten sonra,Muradiye'de Van gölü kıyısında Özbek otağlarında kahve molasından sonra Muhteşem Muradiye Şelalesini gezdik.Öğleden sonra Tendürek Dağlarını seyrederek 2000 m rakımlı Doğubeyazıt'a intikal ettik.Burada 3 yıldızlı otelimize yerleştik. Barzani kardeşimin ve ekibinin olağanüstü misafirperverliği takdire şayandır. Akşam diğer gruplarla beraber tanışma yemeği yiyip, otele istirahata geçtik.Sabah kahvaltıdan sonra,eşyalarımızı derdest edip kamyonete verirken, bizler de minübüslerle,Ağrı Dağı eteklerine 2200 metreye kadar ulaştık.Burada araçlardan indik. Kumanyalarımızı alarak, Eşyalarımız atlara yüklenerek 3200 diye tabir edilen 3350 m rakımlı ilk kamp yerine yürüyerek hareket ettik.

İlk kampa yaklaşık 4 saat yürüyerek ulaştığımızda, mutfak çadırlarınızın kurulduğunu, çaylarımızın hazırlandığını gördük.Çevreyi gezdik, uyum için (aklimasyon) 3-4 yüz m yüksekliğe kadar çıkıp inenler oldu. Orada sahra çadırlarında Barzani'nin marifetli aşçısı tarafından hazırlanan lezzetli akşam yemeği ve çaylardan sonra, kamp muhabbetlerimizi bitirip, çadırlarımıza uyku tulumlarımıza girdik.

19 Temmuz 2020 sabah, sahra çadırlarında 10 çeşit açık büfe kahvaltımızı yaptıktan sonra, eşyalarımız atlarla biz yaya 2. kamp yeri olan 4200 metreye kumanyalarımızı alarak saat 09.00 hareket ettik. Yorucu ama bir o kadar da keyfli 4 saatlik yürüyüşten sonra, kamp alanına vardığımızda yine çaylarımızın hazır olduğunu gördük.

Burada zirvenin başı dumanlı, yan tarafta Küçük Ağrı bize bakıyordu.Karşıda İran, dağların tepesindeki ince çizgi gibi sınır duvarıyla ayrılıyor, Sınır kapısı hayal meyal izlenebiliyordu. Çadırlara yerleştikten sonra, yine çevre incelemesi, aklimasyon yürüyüşleriyle hazırlandık. Gece yıldızların göz kırpmaları ve sert rüzgar altında gökyüzünü seyrederken, Şeytan vadisine dökülen eriyen karlardan oluşan şelalelerin 100 lerce metreden düşerek, çıkardığı sesler ve sürüklediği kayalar, düşen taşlar deprem hissi uyandırıyordu. Sonra istirahate çekildik.Kısa süreli yağmur çadırlarımızda başka keyif verdi bize.

20 Temmuz 2020 büyük gün geldi herkes heyecanlıydı.doğru dürüst uyuyamadık. Grubun çıkışı için ikiye ayrıldık.Bandırmadan gelenler saat 02.00 de kalkıp kahvaltıdan sonra saat 02.30 da tepe lambalarını yakarak tırmanışa geçtiler. Biz ise 02.30 da hazırlanan sabah kahvaltısında, hafif bir şeyler yiyip, çay içerek, aşçının önceden ısıttığı ve tarmoslara doldurduğu sıcak suları alarak,tırmanışa saat 02.55 geçtik. Öndeki grubu ortalık ağardığında yakaladık ve geçtik. 4750 m rakımda, doğan güneşin gölge tarafında olduğumuzdan, dağın gölgesinin Doğubeyazıt tarafında muhteşem izin gördük.Kayaların arasından tırmanırken yer yer buzullara rastladık. 4900 m lere vardığımızda artık üstü karla kaplanmış buzul tabakasına ulaştık. Burada kramponlarımızı takarak, hedef zirveye devam ettik. Havanın açık olması bizim için büyük şanstı. Bulut olmadığından rahatlıkla Ermenistan,Nahcivan ve İran tarafını görebildik.Zirveye 07.45 vardık. Aşırı rüzgar ve dondurucu soğuk, doğru dürüst fotoğraf çektirmemizi engelledi.yarım saatlik zirve temaşa ve fotoğraf çabasından sonra, aşağıya hareket ettik.

Yaklaşık 2 saat gibi 4200 kampına ulaştık.Yine Barzani’nin ekibi bize çay ve pasta bisküvi, kavun vs ikram ettiler.Biz koordinatör arkadaşımızdan izin isteyip eşyalarımızı, toparlayıp, orada bıraktıktan sonra 1. Kampa hereket ettik.Bizden önce hızlı giden Yüksel Esen’den sonra Ali Güncü, Cemal Ceylan ve ben dağın keyfini çıkara çıkara, akan sulardan ayaklarımızı yıkayıp, dinlene dinlene 3200 kampına ulaştık.Orada sünger minderlerden alıp çimenler üzerine uzanıp kavurucu güneşin altında dinlenirken, diğerlerinin gelmesini bekledik. Atlar katılımcılardan önce gelip eşyaları indirdi.Barzani ve Uşak ve Kars’tan gelen arkadaşlarda geldiler. Mutfakta akşam yemeği hazırlanırken, biz akşam çadırda kalmamayı otele geçmeyi düşündük ve Barzani dostumuzun ısrarına rağmen, yemeği beklemeden pişen çorba ile karpuzu yiyip, saat 17.00 de 4 biz, 2 Kars’tan gelen, Alpay Korkmaz ve arkadaşı Mustafa ile beraber 2200 m ye hareket ettik. Arkamızdan Barzani’nin bir yeğeni iki atla bizlerin eşyalarını aşağıya getirdi. Saat 19.10 gibi 2200 de bizi bekleyen araç, eşyalarla beraber bizi alarak Doğubeyazıt’a, 20.10 gibi otelimize varabildik.

Yorucu bir günün ardından,diğer arkadaşları Kars’a yolcu edip, duşlarımızı aldıktan sonra, çekmeyen telefonlarımızın çekmesiyle dünyayla iletişime geçtikten sonra Doğubeyazıt’ın içinde güzel bir kafe- lokantaya giderek akşam yemeklerimizi yedik.Yola çıktığımdan beri günde 2-3 saatlik uyku bana yetti. 21 Temmuz Sabahı otelde mükellef bir kahvaltıdan sonra, Ağrı’ya oradan da Erzurum’a hareket ettik.Erzurum’dan 100 km kuzey doğuya giderken tortum gölünün enfes manzarasını seyrettik. Verdiğimiz seyir terasındaki molada, çaylarımızı yudumlarken dünyanın en mutlu insanları olduğumuz hissini yaşadık. Tortum Şelalesi çevresinde inşaat ve düzenleme çalışması olduğundan yanına varamadık ama karşıdan seyredip resim aldık. Daha sonra buradan hareket ederek, Tortum şehir merkezine varıp, Çağ Kebapla dadaşların lezzetini tatdık. Bir sonraki hedefimiz Tunceli olduğundan, güneş batmadan Erzincan Pülümür yoluna gitmek için hızlı hareket ettik.

Pülümür vadisi vahşi doğa yapısı, otantik duruşu,Munzur çayın eşsiz ve doyumsuz manzarası içinde rüyada gibiydik. Mola verdiğimiz yerde insanlar plajlardaydı. Suyun tadını çıkarıyorlar, şezlonglarda güneşliyorlardı.Oradan şehir merkezine ulaştık, birkaç ziyaret ve küçük gezintiden sonra Munzur kıyısında müthiş bir gece hayatıyla modern kıyafetli kadınların, çocukların, insanların keyf ettiği, bağlama seslerinin yanık türkülerle kulaklarımızın pasını açtığı, gönül tellerimize dokunduğu, Munzur Baba da biraz dinlenip, kahvemizi içtikten sonra, 5 yıldızlı otel konumundaki öğretmenevine geçip odalarımıza yerleştik. Sonra çıkıp, yemek yedikten sonra, Öğretmenevi karşısındaki, baraj kenarında kurbağa sesleri arasında, cırcır böceklerinin seslerini dinleyerek, yıldızları seyrederek geceyi yarıladık.
22.07.2020 sabahı, öğretmenevinin eşsiz baraj manzaralı 5. Katında kahvaltımızı yapıp, şehir içine geçtik. Tunceli Belediyesi'ne geçip Kominst başkanla tanışıp, birkaç kelam felsefi muhabbet etmek istesek de, başkanın Korone hastalığından dolayı görüşemedik. Kendisine “Mavi Düş, Soylu Sevda “ kitabımızı hediye bırakıp, beledyeden ayrıldık. Dikkatimizi çeken en önemli şey bina girişleri, salonlar koridorlar kitaplıktı. Tıpkı otobüs duraklarında kitaplıkların olduğu gibi. Cemil Meriç’ten Peyami Safa’ya, Necip Fazıl’dan Nazım’a adar herkesin adının geçtiği şehir kitaplıkları… İnsanlar burada okuyor, insanlar kültürlü ve güzel yürekli. Tunceli’ye karşı önyargıların kırılması gerek. Bu güzel coğrafyanın insanlarının tüm milletle kaynaşıp karışması gerek. Bunun içinde buraya atanan memurların,yöneticilerin gönül ehli olması gerek. Şehirden ayrılarak, Ovacık’a oradan da Munzur sularının çıktığı su gözelerine geçtik. Mercan dağlarına zirve yapmayı çok istesek de birtakım nedenlerden dolayı vazgeçtik. Bu durum en çok Yüksel Eseni üzdü. Ovacık Belediye binasına girdiğimde koridor ve girişlerin yine kitaplarla dolu olduğunu gördüm. Munzur’un doğduğu su gözelerinde buz gibi sularda ayaklarımızı yıkadık. O bölge insanının sattığı yöresel kıyafetlerden aldık, yaptıkları saç böreklerini yedik, ayran ve çaylarını içtik.
Burada Munzur efsanesini yazmadan geçemeyeceğim:

"Zamanın birinde bir pir varmış, onun da bir tek kızı. Kızı bir gün ölür. Dede birkaç gün üst üste kızını rüyasında görür. Kızı, “Baba” der “Benim mezarımı aç. Bende bir emanet var onu al.” Dede gördüğü rüyayı taliplerine anlatır. Bunun üzerine karar verilip mezar açılır. Kızın tabutunun içerisinde beşiğe benzer bir şeyin içerisinde bir çocuk şahadet parmağını emmektedir. Çocuğu oradan alırlar. Dede rüyasında tekrar görür kızını. Kız, rüyasında babasına, “Çocuğun adını ‘Munzur’ bırakın” der.

Gel zaman git zaman Munzur, yedi yaşına gelir ve Tunceli’nin Ovacık İlçesine bağlı Koyun Gölü civarında yaşayan bir ağanın koyunlarını gütmek için yanında çobanlık yapmaya başlar. Munzur’un ağası hac zamanı geldiği için hacca gitmiştir. Ağasının hacda olduğu bir gün Munzur, ağasının hanımının yanına gelir; "Hanımım, ağamın canı sıcak helva ister. Helvayı yaparsan ben kendisine götürürüm" der. Ağanın hanımı önce şaşırır, sonra herhalde zavallı çobanın canı helva yemek istiyor, doğrudan söylemeye dili varmıyor, utanıyordur. Ağasını da bahane ediyor. Kendisine bir helva yapayım da yesin, der. Helvayı pişirir, bir bohçanın içine bağlar ve Munzur’a; "Al evladım götür" der. O sırada ağa hacda namaz kılmaktadır. Namaz sırasında sağa selam verirken bir de bakar ki sağ yanında elinde bir bohça ile Munzur dikilmiş duruyor. Namazını bitirip Munzur’a; "Hoş geldin evladım, burada ne arıyorsun? Nedir o elindeki?" der. Munzur’da; "Ağam canın sıcak helva istemişti, onu sana getirdim" der. Elindeki bohçayı ağasına uzatır. Ağası bohçayı açar ve bakar ki içinde sıcacık helva paketlenmiş duruyor. Ağa hayretler içinde Munzur’a bir şeyler söylemek için başını çevirdiğinde bir de bakar ki Munzur yanında yok.

Ağa hac görevini tamamlayıp köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya giderler. Munzur’da götürecek başka bir hediyesi olmadığından bir çanağın içerisine koyunlarından bir miktar süt sağar ve bununla ağasını karşılamaya gider. Ağa Munzur’u görünce yanındakilere; "Asıl hacı Munzur’dur. Öpülecek el varsa Munzur’un elidir. Önce ben öpeceğim der" ve Munzur’a doğru koşar. Munzur bu konuşmaları duyduğunda; "Aman ağam Allah aşkına. Böyle bir şey olmaz. Ben yıllarca senin ekmeğinle, aşınla büyüdüm. Sen nasıl benim elimi öpersin. Ben sana elimi öptürmem, der" ve kaçmaya başlar. Munzur önde ağa ve yanındakiler arkasında bir kovalamaca başlar. Şimdiki Munzur Irmağı'nın çıktığı ilk yere geldikleri zaman Munzur’un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz bir su fışkırır. Munzur kırk adım daha atar. Fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir. Munzur’un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçemezler. Munzur da bu dağlarda kaybolur gider. Yöre halkının efsaneleştirdiği Munzur hikayesinde; bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini, çoban olsa bile Tanrının sevgisine mahzar olabilecek temiz yürekli, imanlı insan olabileceği belirtilmektedir. Munzur bu inançla efsaneleştirilmektedir."

Şehre dönüp çarşıda alışveriş esnafla muhabbetten sonra, Uşak'ta meslektaşım olan Cemal Kalsen’i tatil için geldiği köyünde bir çay içimi ziyaret edip, Pertek İlçesine hareket ederek 17.30 feribotuyla Elazığ’a geçip, Adıyaman Nemrut’da güneş batışını seyretmek için hızla topukladık. Yorucu ve kötü yollardan geçip Malatya Pötürge üzerinden Nemrut’a ulaştık ama güneşin batışını 3-4 dakikayla kaçırmış olduk.Sonra yorgunluğu Malatya’da Paçazade adlı lokantada şef garsonunu gözümüz tutmasa da, nefis kelle paça çorbası ve numbarla attıktan sonra yola revan olduk.Kayseri,Kırşehir,Haymana Polatlı güzergahından geçerken, 23.07.2020 tarihinde Eskişehir Birsen restauranta sabah çorbası içerek, Bursa sınırlarına girdik. İnegöl Özdilek’te dostlarımla, hedefe varmış ve dönmüş olmanın mutluluğu ile son kahvelerimizi içtikten sonra, saat 12.00 gibi artık Uluşehir Bursa’daydık.

Değerli dostlar, bizim hikayemiz çok uzundur.Burada kısaca yazdım ama size de uzun gelmiş olabilir. Dünya’da bize sunulan nimetlerden ihtiyacımız kadarını tüketip, doğamızı kirletmeden, kaynaklarımızı har vurup savurmadan çocuklarımızın torunlarımızın bize emanetlerini, onlara bırakmalıyız. Yaratandan ötürü yaratılanı sevmeliyiz. Yunus’u Mevlana’yı, Hacı Bektaş Veli’yi anlamalı, tarihi,Atatürk’ü iyi okumalıyız. Eğer gerçekten bunları yaparsak ülkemizin atmosferi de sosyal hayatı da cennet olacaktır. Ağrı Dağı ve yol hikayesinin resimierini küçük albümler şeklinde ilerleyen zamanlarda burada yayımlayacağım.

Herkese sağlık ve mutluluklar dilerken, Dağcılıkta kendilerinin engin tecrübelerinden çok yararlandığım, Mütat Şener’e, Tarık Bünyamin Kaya’ya ve Ağrı Dağını bize daha da güzelleştiren hayatımızı orada olağanüstü koiaylaştıran, kamplarda adeta 5 yıldızlı otel konforu sunan Doğubeyazıt’ın gönlü güzel insanı, değerli dost Barzani Ceylan'a burada bir kez daha teşekkür ediyorum. Yol arkadaşlarımın dostluğu ve yoldaşlığına gönüldaşlığına duygularım sonsuzdur.

İsmail ÜNLÜER
24.07.2020
BURSA

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum