
Gelenekçi yönetimin çaresizliği
Modernleşme ve sanayileşme süreciyle birlikte hem devlet yönetiminde hem de sanayi işletmelerinde uzun bir süre bürokratik yönetim tarzı kullanıldı.
Bu yönetim tarzını başarıyla uygulayarak millî devleti güçlendiren toplumlar da oldu, yönetim yapısını tahkim ederek büyüyen işletmeler de oldu. Ancak, ilkesiz, kuralsız bir otoriterlik uğruna yüzüne gözüne bulaştırıp millî devleti zayıflatan da oldu, işletmesinin ömrünü kısaltan […]
Modernleşme ve sanayileşme süreciyle birlikte hem devlet yönetiminde hem de sanayi işletmelerinde uzun bir süre bürokratik yönetim tarzı kullanıldı. Bu yönetim tarzını başarıyla uygulayarak millî devleti güçlendiren toplumlar da oldu, yönetim yapısını tahkim ederek büyüyen işletmeler de oldu. Ancak, ilkesiz, kuralsız bir otoriterlik uğruna yüzüne gözüne bulaştırıp millî devleti zayıflatan da oldu, işletmesinin ömrünü kısaltan da oldu.
Küreselleşme süreciyle birlikte değişimin hızı ve rekabetin şiddeti arttı. Böylece hem devlet yönetiminde hem de sanayi işletmelerinde ‘stratejik yönetim’ çağına girildi. Stratejik yönetim anlayışında, akılcı düşünce ve bilimsel gelişmeler ışığında çevresel sistemlerin sürekli analizi yapılarak yönetime ilişkin isabetli kararlar alınır. Liyakatli yönetici ve çalışanlar aracılığıyla belirlenen amaçlara etkili bir biçimde ulaşılmış olur.
Türk yönetim kültüründe geleneksel yönetim
20. Yüzyılın yaygın yönetim tarzı, Max Weber ile Almanya’da başlayıp millî devletleşme ve sanayileşme sürecini izleyerek yayılan bürokratik yönetim yaklaşımı olmuştur. Modern bürokrasi, ‘hukuki düzenlemeler’, ‘merkezî otorite’, ‘ileri bir iş bölümü’, ‘akılcı ve liyakate dayalı personel politikası’ ve ‘bürokratik kurallar’ gibi nitelikleri esas alır. Weber’in ideal bürokrasi yaklaşımı, toplumların kültürel zeminine göre farklı uygulama örnekleriyle varlığını yer yer sürdüren geleneksel bir yönetim tarzıdır.
Türk yönetim düşüncesi, Batılılaşma-Çağdaşlaşma yönündeki kültür değişimi sürecinde bürokratik yönetim yaklaşımıyla tanışmış ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında önemli bir deneyim kazanmıştır. Geçmişten günümüze geleneksel olarak hâlihazırda kısmen geçerliliğini koruduğu söylenebilir. Ancak, modern bürokratik yönetim yaklaşımı, uygulamada sağ ve sol siyasal popülizmin kötü etkisiyle ideal bürokrasiden saparak varlığını korumaktadır.
Türk bürokrasisi, özünde hukuki kurallar ve zamanın ruhuna uygun ‘meşru otorite’ ile inşa edilmek istenmesine rağmen, bugün için geriye kalan yalnızca abartılmış ve bozulmuş biçimiyle ağır bir otoriterliktir. Yönetim yetkisini kullanan yöneticilerin hukuki duyarlılık ve liyakat sorunu arttıkça, doğu kültürlerine özgü gelenekçi otoriter davranışların, Türk yönetim kültürüne eklemlendiği görülmektedir.
Doğu kültürlerinde gelenekçi yönetim
Doğu toplumlarının yönetim kültürü, çoğunlukla egemen kabile kültürüne dayanır ve belirli bir hukuki zemini bulunmaz. Tamamen yöneticinin keyfine ve arzusuna göre şekillenip maksadını aşan bir katılıkta otoriterlik söz konusudur. Burada, ‘geleneksel’ ve ‘gelenekçi’ kavramları arasındaki anlam farklılığı oldukça önemlidir. ‘Geleneksel olan’, geçmişte var olup belirli ölçüde geçerliliğini koruyan kültür öğeleridir. ‘Gelenekçi’ kavramı ise geçmişten günümüze aktarılan ama gerçekte toplumsal hayatta fazla bir geçerliliği olmasa bile zoraki varlığı sürdürülmeye çalışılan kültür öğeleridir. Söz gelimi, bürokratik yönetim hâlihazırda ‘geleneksel’; ama doğu kültürlerinin hiçbir zaman bilimsel ve hukuki zemini olmayan ‘keyfe ma yeşa’ yönetim biçimi ise gelenekçidir.
Doğu kültürlerindeki gelenekçi yönetim, toplumu kendisinin malı gibi gören yöneticiye odaklı bir yönetim anlayışıdır. Bu yönetici tahakkümüne dayanan devlet yönetme biçimi, çoğunlukla işletme yönetimine de sirayet etmiştir. Bu tür toplumlardaki ciddi bir kısım işletmeler dışında, çoğu işletme yöneticisi çalışanlarına sanki onların sahibiymiş gibi davranma eğilimindedir.
Türk yönetim düşüncesinde gelenekçi yönetim etkisi
Türk yönetim düşüncesinin, akıl ve bilimin öncülüğünde başlangıçtaki amaca uygun olarak bürokrasiden katılımcı yönetim yaklaşımına doğru bir gelişme gösterememiş olduğu gözleniyor. Bilgi teknolojilerine dayalı beyaz yakalı etkili bir çalışan sınıf oluşsaydı yönetimde katılımcı davranışlar daha belirgin bir biçimde ortaya çıkardı. Yönetici liyakatinin düşüklüğü ve düşük katma değerli ekonomik sektörlerin ağırlıkta olması, bürokratik yaklaşımın bile çok gerisinde ‘doğu tipi’ bir gelenekçi yönetim anlayışının etkisini artırıyor.
Gelenekçi yönetim anlayışının temelinde ‘kabile kültürü’ olması nedeniyle işletmelerde çoğunlukla sahipleri ya da onların kontrolündeki yakınları yöneticilik yapar. Yöneticilerin, yönetime ilişkin belirli bir eğitim ve liyakatlerinin olması beklenmez. Eğitimli ve liyakatli olanlara da fazla inisiyatif verilmez. İstihdam edilecek kişiler, doğru dürüst bir testten geçmez, genellikle tavsiye üzerine veya ‘hamili kart yakınımdır’ önerisiyle seçilir.
İşletme sahipleri ya da onların kontrolündeki yakınları, işletmeleri çoğunlukla kuralsız bir otoriterlik anlayışı içinde yönetirler. Yüz yüze tartışma ve açık eleştiri kültürü olmadığından çalışanlar, iş verimliliği ve ücret dengesi gibi haklar için ortak mücadele etmede çok çekingen davranırlar. Bu tür yönetimlerde, çalışanların yöneticilerine ilişkin baskın ortak duygusu çoğunlukla ‘kızgınlık’ olsa bile, özellikle tepe yöneticiye şirinlik yapmak çok yaygındır.
Gelenekçi yönetimin dışa bağımlılığı
Gelenekçi yönetimin egemen olduğu işletmeler, küresel rekabette son derece edilgen ve dışa bağımlı bir hâle geliyor. Araştırma ve geliştirme yapmak, teknoloji üretmek ve marka üreterek kendi pazarını kendisi bulmak biçimindeki etkili işletmecilik işlevlerinden uzak duruluyor. İşletmenin hayatiyetini sürdürmesiyle ilgili stratejik kararlar alma inisiyatifi kayboluyor. Çok uluslu şirketlerin güdümüne girilerek bir tür ‘mandacı’ yönetimler oluşuyor. Bağımlı oldukları ya da gölgesinde faaliyet gösterdikleri küresel şirketlerin stratejik amaç ve kararları doğrultusunda yalnızca uyum sağlayıcı düzenlemeler yapılabiliyor.
‘Keyfe ma yeşa’ gelenekçi yönetimler, küreselleşmeye bağlı dış rekabet karşısında yetersiz ve çaresiz kalıyor. Zamanın ruhuna uygun stratejik yönetim tarzına geçilemediği için başarısız olan işletmelerin ortalama ömürleri de çok kısa oluyor.
Devir stratejik yönetim devridir
Strateji kavramı, önceden yalnızca askerî bir terim olarak kullanılırdı. Askerî stratejide amaç, mevcut kaynakları en etkili biçimde kullanmak; en az kayıpla en iyi sonucu almaktır. Bir yönetim kavramı olarak strateji, amaçlara ulaşmak için rakiplerin faaliyetlerini inceleyerek sonuç alıcı uzun dönemli kararlar alınmasıdır (Ülgen-Mirze,2018,14).
Küreselleşme sonrasında her türden ve boyuttan örgütlenme, kendi alanında başarılı olmak üzere askerî stratejilere benzer yöntemler geliştirmek durumunda kalmıştır. Geçmişte yalnızca bir savaş yönetme mantığından doğan strateji kavramı, günümüzde işletme ve devlet yönetiminin de en önemli gerçekliği hâline gelmiştir.
Strateji kavramı, askerî bir kavram olma statüsünü aşarak bütün yönetim sistemlerinin en etkili esin kaynağı olmuştur. Stratejik yönetimde, liyakatli üst kademe yöneticileri tarafından, işletmenin sahip olduğu imkân ve fırsatlar ile muhtemel tehdit ve tehlikeler bilimsel olarak değerlendirilir. Her türden ve ölçekteki örgütlenmenin güçlü ve zayıf yönleri ortaya konularak amaçlara ulaşmayı sağlayacak en isabetli kararlar alınır (Eren, 1997, 157). Orta kademe yöneticiler bu kararları örgüt çalışanlarının uygulamasına yönelik talimata çevirirler. Alt kademe çalışanları ise bu iş veya görevleri fiilen yerine getirirler.
Ya stratejik yönetim başa ya da emperyallerin ayak altına
Küreselleşme olarak adlandırılan yeni sömürgecilik düzeninde, her türlü örgütler ve devletler, çok değişkenli ve belirsiz çevresel etkenlerin etkisi altında faaliyet göstermek durumunda kalıyor. Gelenekçi yönetim anlayışı, küreselleşme kaynaklı şiddetli rekabet ve belirsizlikler yüzünden artık çaresiz ve yönetemez bir hâle geldi.
Stratejik yönetim tarzı, hemen her örgütlenme için bir zorunluluktur. Stratejik yönetim bilgisi yetersiz olan işletme yöneticileri, küresel şirketlerin yerli uzantısı oluyor ya da onların tenezzül etmediği düşük kâr marjına sahip işlere yöneliyor. Bilgi teknolojisine dayalı işletmeler yerine, atık endüstrisi alanında iş yapmak zorunda kalınıyor. Söz gelimi, Türk ekonomisinde, son yıllarda atık endüstrisi alanında yaşanan büyüme, sanki çok büyük bir başarıymış gibi gösteriliyor.
Akıl ve bilimi önceleyen stratejik yönetim çağına geçiş yapamayan gelenekçi yönetim biçimleri, ülke ekonomisini dünyanın ucuz emek cenneti(!) hâline getiriyor. İşletme ve kurumların gelenekçi yönetim tarzıyla yönetilmesi, bağımlı işletmeler ve ülke ekonomisi üzerinden, toplumsal ve siyasal süreçleri de giderek sömürgeleşmeye sürüklüyor.
Sonuç olarak, stratejik yönetim bilgi ve birikimi olmayan yöneticilerin iş başında olması, toplumsal sorunların çözümünde ya başarısızlığa yol açıyor ya da toplumun onurlu bir biçimde yönetilme hakkına gölge düşürüyor.
Erol Eren (1997): İşletmelerde Stratejik Yönetim ve İşletme Politikaları, Der Yayınları, İstanbul
Hayri Ülgen-Kadri Mirze (2018): İşletmelerde Stratejik Yönetim, 9. Baskı Beta Yayın, İstanbul
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.