Türkçemizin Dil Bayramı 90 Yaşında

Türkçemizin Dil Bayramı 90 Yaşında

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün katılımıyla 1932 yılında düzenlenen I. Türk Dili Kurultayı'nın açılış günü olan 26 Eylül her yıl "Dil Bayramı" olarak kutlanıyor.

A+A-

Dil Bayramı, her yıl 26 Eylül'de kutlanan, Türkçeyi geliştirmeyi amaçlayan bayram. Resmî bayramlar arasında yer almaz. Türk Dil Kurumunun açılışı (12 Temmuz) amacıyla da kutlanır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla 1932'de düzenlenen "Birinci Türk Dil Kurultayı"nın açılış günü olan 26 Eylül, her yıl "Dil Bayramı" olarak kutlanır.

“Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adıyla 12 Temmuz 1932’de kurulan, ardından “Türk Dil Kurumu” ismini alan cemiyetin düzenlediği “Birinci Türk Dil Kurultayı”nda çok sayıda bilim adamı, gazeteci, yazar, devlet adamı ve sanatçı bir araya geldi. Türkçe’nin önemine dikkat çekmek adına 26 Eylül günü “Dil Bayramı” ilan edildi.

Milletin var olabilmesi için dilin en önemli unsur olduğuna dikkat çeken ve Türk dili üzerinde çalışmaları teşvik eden Mustafa Kemal Atatürk, 11 Temmuz 1932 tarihinde bir akşam yemeği esnasında, dil işlerine yoğunlaşılması gerektiğini söyleyerek bu konuda ciddi bir atılım gerçekleştirdi. Türk Dili Tetkik Cemiyeti adında 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk dili ile ilgili bir kurum kuruldu. Daha sonra Samih Rifat, Ruşen Eşref (Ünaydın), Celâl Sahir (Erozan) ve Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) İçişleri Bakanlığına giderek başvuruda bulunmasıyla kurumun adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirildi. Türk Dil Kurultayı, Türk dilinin gelişmesi ve zenginleşmesi adına önemli bir girişim olarak tarihe geçti.

İsmail Gaspıralı ve Türk Dili

Gaspıralı, her zaman tüm Türk dünyasının ortak bir edebi dilde buluşmasını istiyordu. Türk lehçeleri arasındaki benzerlikleri ortaya koyarak, yabancı dillerden kelime alma yerine, lehçeler arası ödünçlemeler yapılması fikrini savunuyordu.

21 Kasım 1905 tarihli Tercüman’da o güne kadar ayrı ayrı isimlerle adlandırılmış olan Uygur, Özbek, Nogay, Kazak, Kırgız, Tarançi, Kumuk, Osmanlı gibi Türk halklarının farklı kavimler olmadıklarını, bunların hepsinin "Türk" adıyla anılmaları gerektiğini ileri sürdü.

"Tatar değil, Türk"

Yine, Rusya’daki Türklere verilen "Tatar” genel adının aslında yanlış bir adlandırma olduğunu, bunlara da “Türk" denmesinin doğru olacağını savunur.

Gaspıralı, medeni milletler ailesine mensup olmanın yolunun Ceditçi eğitim reformundan geçtiğini, bunun için de mutlaka “dil birliği”ne ihtiyaç duyulduğu fikrini savunur.

"Dil birliği ancak eğitimle olur"

Eğitimle dilin iç içe olduğunu, dil birliğinin de ancak eğitimle mümkün olabileceği görüşünü dile getirerek, geleneksel eğitim sistemini eleştirir.

Rusya Türklerinin 16.000 mahalle mektebi, 214'te Medrese-i Arabi'ye sahip olduklarını, buralarda yarım milyon Türk çocuğuna beşer yıl eğitim verildiği halde onlara beş satır Türkçe okuma yazma öğretilemediğini söyler. Bu durumun ancak eğitim reformuyla, Usûl-ü Cedit okullarının yaygınlaşmasıyla giderilebileceğini savunur.

Edebi Türk dili: İstanbul Türkçesi

Türk milletinin, her su boyunda bir şive meydana getirdiğini, bunun da dilde birliği, dolayısıyla milletin sosyal birliğini engellediğini söyler.

Gaspıralı, Rusya Müslümanları 3’üncü Kongresinde de dil birliğinin hayati önemine uygun olarak dört maddede bunun vurgulanmasını sağlar.

30. maddede, “Edebi Türk dilinin öğretilmesine bilhassa ehemmiyet verilecektir" denir. Bahsedilen dil, İstanbul Türkçesi…

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.