Celalettin MARZ

Celalettin MARZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Dünya ya ve Türkiye ye Bakış

A+A-

 

Genellikle çevremizde gördüğümüz, şahit olduğumuz, duyduğumuz kadarıyla toplumda genel bir DOYUMSUZLUK hali bulunmaktadır.

Herkes kolay kazanıp sınırsız harcamalar yapmanın uğraşını vermektedir. Doğaya bakınca ibret alınacak birçok vakaya şahit olabiliriz.

Oysa insan dışında ki bütün canlılar öncelikle hayatta kalabilecek kadarı ile yetinirler. Hiçbir Aslan ya da Kurt acıkmadan avlanmaz, doğal dengeyi bozacak heveslere kapılmaz. Doğal dengeyi de kaynakları da hırsının kurbanı yaparak acımasızca yok eden yine insanlardır.

Öyle ki dünya da yaşayan tüm insanların ihtiyacının hayli üzerinde üretim yapılmasına rağmen, açlıkla karşı karşı ya olan milyarlarca insan bulunmaktadır. Adil paylaşım olmadığından,; Yaratılmışların en şereflisi olmakla övünen insanoğlu ise içinde barındırdığı, nefs, hırs, hak ve had bilmezlik adına ne derseniz deyiniz gönülleri, gözleri, vicdanları kör eyleyen kötü insanlar her gün bir başkasının hakkını gasp eylemekle meşguller.

Bireysel manada ki bu adaletsiz tutumlar, Devletler seviyesinde hiçte farklı değildir. Zira Devletlerin yürüttüğü iç ya da dış politikaları da bu vicdanları nasırlaşmış ve şeytani heveslerle iktidarda olanlar belirlemektedirler.

Güçlünün haklı olduğu, her türlü haksızlığa, zulme, işkenceye sebep olsalar da gücünden dolayı ciddi eleştiriye maruz bile kalmayan bu devletler maalesef ki gittikçe güçlenmektedir. Orta çağda kaldığı düşünülen KÖLELİK sistemi modern kılıfıyla günümüz de aynen devam etmektedir. Kaynakların gaspı, düşüncelerin gaspı, insan haklarının gaspı, inançların gaspı şeklinde sömürü düzeni devam ettirilmektedir.

Beyinlerin açlığı bir tarafa midelerin açlığına mahkum edilenlerin sayısı giderek artmaktadır. Bazı istatisti ki verilerle konuyu pekiştirelim.

Bugün, insan tüketimi için üretilen gıdaların üçte biri ya kayboluyor ya da israf ediliyor. 2020'ye geldiğimizde bu oranın yüzde 40'a varması bekleniyor. Sadece Avrupa'da her yıl 88 milyon ton gıda israf ediliyor ve bu israfın yüzde53'e varan sarsıcı bir oranı evlerde gerçekleşiyor.

Her yıl 1.3 milyar ton gıda israf ediliyor. Bunun yarısı bile 900 bin aç insanı doyurmaya yetiyor.

Kuraklığı, su kıtlığı gibi riskleri konuştuğumuz böyle bir dönemde dünyada kullanılan suyun dörtte biri hiç tüketilmeyen bu gıdaların üretiminde kullanılıyor.

Bu israfın toplam yıllık maliyeti ise yaklaşık 750 milyar Dolar’ı buluyor. Yani her yıl neredeyse, 800 milyar Dolar civarındaki Türkiye’nin gayri safi milli hasılası kadar bir rakam çöpe gidiyor.

Adil gıda paylaşımının olmadığı dünyada rakamlar dehşet verici.

İşte size birkaç örnek:

ABD'de üretilen gıdaların yüzde 40'ı hiç yenmiyor. Avrupa'da her yıl 100 milyon ton yemek çöpe atılıyor.

En çok israf edilen gıdalar ise Asya'da tahıl, Latin Amerika'nın zengin bölgelerinde ise et olarak öne çıkıyor.

- Dünyada 842 milyon insan yetersiz besleniyor -

Ve tüm bu israfa karşın dünyada yaklaşık 842 milyon insan kronik olarak yetersiz besleniyor. Her gün 5 yaşın altındaki 20 bin çocuk açlık ya da yetersiz beslenme sonucu hayatını kaybediyor. Oysa verilere göre, tüm insanlığa yetecek kadar gıda kaynağına sahibiz.

Öte yandan dünyada yaklaşık 1,4 milyar insan aşırı kilo problemiyle karşı karşıya. Rapora göre, bu insanların üçte biri obez, koroner kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığı riski taşıyor.

Aslında mevcut sorun, üretimden ziyade tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamamız gerektiğine işaret ediyor.

Sürdürülebilir kalkınma, yoksulluğun azaltılması, gıda güvencesinin sağlanması için doğal kaynakları akıllı biçimde kullanmak ve israf bir kenara, tasarruf etmek zorundayız. Aslında bu bir bilinç meselesi. Sorun sadece gıda kaynaklı tüketim alışkanlıkları da değil. İnsanoğlunun yaşam tarzını ve alışkanlıklarını sorgulaması gerekiyor. Daha fazla üretim mi yoksa bilinçli tüketim mi? Beslenme alışkanlıklarının değiştiği bir dünyada aslında tüketim ihtiyaçtan çok israfla artıyor.

- Sebze ve meyve ürünlerinde israf oranı %44 -

Gelin resmi rakamlara göz atmaya devam edelim…

FAO’nun rakamlarına göre her yıl ekilen tahıl ürünlerinin yüzde 72’si tüketilirken yüzde 28'si israf ediliyor.

İsraf edilen söz konusu gıdalar arasında yüzde 44 ile meyve ve sebzeler önemli bir paya sahip.

Balık ürünlerinde israf oranı yüzde 35 seviyelerinde iken ette bu oran yüzde 21 civarında. Süt ve süt ürünlerinde ise israf oranı yüzde 16 olarak dikkat çekiyor.

 

 

 

 

Gelişebilmenin 6 altın kuralı ve Türkiye ye bakış

Niall Ferguson, Batı toplumlarının ilerlemesini altı özellikle açıklar. Bu altı özelliğin hepsinin bir arada var olması, toplumun uygar olmasını sağlar ama bir tanesinin bile eksik olması, o toplumun medeniyetten uzaklaşmasına yeter.

1. Adil Rekabet: Bireylerin ve şirketlerin adil bir şekilde yarışmasını sağlayan kurallar koyarak “iyi olanın kazandığı” ortamlar yaratan toplumlar ilerler. Tersine, eğer bir toplum, yarışma ortamını kaldırıp ülkeyi yönetenlere yakın olanları teşvik ederse, toplum geriler ve fakirlik hâkim olur. Bir toplumda yarışma kültürünün yerleşmesi, en iyi olanın kazanacağına herkesin inanması, o toplumun ilerlemesini sağlar. Serbest yarışma ve serbest rekabet ortamı, o ülkenin hem gelişmesini hem de ülkenin kaynaklarını bireylere en adaletli dağılmasını sağlar. Bizim topraklarda ve genel olarak Orta Doğu’da, iyi olandan çok, yönetenlere yakın olan kazanır. Ama sonuçta kazanan bir avuç insan olur ve refah topluma yayılamaz.

2. Bilimin üstünlüğü: Matbaanın icadından 18.yüzyılın sonuna kadar süren Aydınlanma çağında Batı toplumları, matematik, fizik, kimya, biyoloji ve astronomide büyük ilerlemeler kaydettiler. Daha önce Doğu’nun tekelinde olan Bilim, Avrupa’da gelişmeye başladı. Mühendislik bilimleri ve genel olarak pozitif bilimler Batı’nın ilerlemesine çok önemli katkı yaptı.

Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu kendini bütün bu bilimsel gelişmelere kapadı. Matbaa, Osmanlı topraklarına 50 sene sonra geldi. Bilimsel devrimleri ıskalamak önce Osmanlı’ya sonra da Osmanlı’nın devamı olan Türkiye’ye çok büyük kayıplar yaşattı. Batı, Aydınlanma çağıyla başlayan dönemde akılcılığı yüceltirken bizim gibi toplumlar akılcılıktan uzaklaştı ve medeniyetin gerisinde kaldı.

3. Hukukun üstünlüğü ve mülkiyet hakları: Batı toplumları kanun ve kurallar koyup bunlara istisnasız herkesin uymasını sağladıkları için ilerlediler. Geri kalmış toplumlarda ise imtiyazlı olanlar, rütbesi olanlar, iktidara yakın olanlar kanunlar önünde eşit değil, üstün oldular. Geri kalmış toplumlarda, polis ve mahkemeler, insanların sosyal statülerine göre farklı davrandı; bu toplumlar adaleti bir türlü tesis edemediler.

Geri kalmış ülkelerde kurallar, yönetmelikler hatta kanunlar adamına göre uygulanır. “Muz Cumhuriyeti” sadece güney Amerika’daki bazı toplumlar için değil, bütün geri kalmış toplumlar için kullanılan bir deyimdir. Haklı olanın değil güçlü olanın kazanması, medeniyet projesinin tam tersidir; antitezidir. Adaleti ortadan kaldırmak, adaleti adamına göre tesis etmek, bir toplumun dengesini bozan en önemli unsurdur. Hukukun üstünlüğünün hâkim olmadığı, adaletin sağlanmadığı toplumlar ilerleyemezler.

Batı toplumları sadece hukukun üstünlüğünü korumakla kalmayıp, mülkiyet haklarını da korudular. Daha çok çalışan, daha çok mal ve mülk sahibi oldu. Bu sahiplik yasalarla güvence altına alındı. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri, sadece taşınmazları değil, fikri ve sınai hakları da yasalarla korudu. İnsanlar servet sahibi olmak için daha çok çalıştılar ve bu motivasyon Batı toplumlarının ilerlemesini sağladı.

Osmanlı toplumunda ise mülkiyet İmparatorluğa aitti. İnsanların daha çok çalışması ve biriktirmesi için bir neden yoktu. Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden çekildiği yıllarda, 20. Yüzyılın başlarında, bu sefer tamamen başka bir mantıkla, Sovyetler Birliği de sosyalist felsefenin gereği olarak vatandaşlarına mülkiyet hakkı vermedi. Sovyetler Birliği, halklarını çok iyi eğitmiş olsa da

onlara çok iyi sağlık imkânı sağlamış olsa da, kurulmasından dağılmasına kadar geçen yetmiş yıllık sürede, Batı’nın çok gerisine düştü ve sosyalist kalkınma modelini terk etmek zorunda kaldı.

4. Modern tıp: Batı toplumları tıbbı geliştirip, tıbbın bütün nimetlerinden yararlandılar. Hem ortalama insan ömrünü hem de hayat kalitesini artırdılar. Sağlıklı ve uzun ömürlü bir toplum sayesinde bilgi birikimlerini kendilerinden sonraki kuşaklara aktarabildiler. Modern tıp sayesinde, salgın hastalıklara karşı mücadele edebildiler. İnsanların maddi refahı kadar, bedensel ve ruhsal sağlıklarını da güvence altına aldılar.

5.Serbest Piyasa Ekonomisi: Her bireye sayısız seçenek sunan serbest piyasa sistemi, ekonominin ve finansal araçların gelişmesini sağladı. Tüketime dayalı hayat tarzı, Batı uygarlığının hem itici gücü hem de simgesi oldu. İnsanlar daha çok tüketmek için daha çok kazanmak zorunda kaldılar; daha çok kazanmak için daha çok çalıştılar. Bu düzen, ekonominin büyümesini ve toplumsal refahın artmasını sağladı.

6. İş ahlakı: Gelişmiş toplumları diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden birisi, çalışma kültürü ve iş ahlakıdır. Batı toplumları, daha çok çalışanı, daha çok üreteni, daha iyi performans göstereni yüceltti. Yönetici ile en iyi ilişki içinde olanı değil, işini en doğru, en iyi yapanı yükseltti. Esnafından memuruna, patronundan işçisine kadar Batı toplumlarında her çalışan, işini daha iyi yaptığı ölçüde kazandı. Bu anlayış sayesinde Batı toplumlarının ekonomileri gelişti ve dünyanın en büyük ekonomileri oldu. Bir toplumun gelişmesi, ancak çalışma arzusu duyan, işini iyi yapan, işinin hakkını veren, üretken insanlarla mümkün olur. Çalışmadan refah içinde bir hayat yaşamak mümkün değildir.

Bu kriterlerin ışığında Türkiye Sağlık, etik, sanayi, eğitim, hukuk konularında kendisine hedefler koymalı ve arada ki uçurumu kapatmalıdır. Aksi devam ettikçe gelişebilmek veya koyulan hedeflere ulaşabilmek hayalden öteye geçmez. Siyasilerin ağzında sakız gibi çiğnenen vaatler olarak kalır.

Bir başka yazı da başka bir başlıkta buluşabilmek umuduyla Ülkü ile kalın, esen kalın.

Bu yazı toplam 2241 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum