Ercan ÖZTÜRK

Ercan ÖZTÜRK

Köşe yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

BİR BAYRAK KADAR SESSİZ

A+A-

 

Rüzgârın bile saygıyla estiği bir sabahtı. Okulun bahçesinde, bayrak direğinin dibine düşen sarı yapraklar, sanki yere değil, bir hatıraya konuyordu. Öğrenciler sıra olmuş, ellerinde küçük bayraklarla bekliyordu. Henüz marş başlamamıştı ama her birinin kalbinde, görünmez bir ses çoktan fısıldıyordu:

   “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…”

   Kalabalığın en arkasında, bastonuna yaslanmış yaşlı bir adam duruyordu: Mehmet Dede. Kimse fark etmiyordu onu. Oysa o, bu bayramların ne demek olduğunu bilen son kuşaktandı. Bir zamanlar toprağın karanlığında açan bir filizdi o; savaşın gölgesinde doğmuş, Cumhuriyet’in ışığında büyümüştü.

   Elinde sararmış bir fotoğraf vardı. Fotoğrafta siyah önlüklü çocuklar, beyaz yakalarıyla sıralanmış, gülümseyerek Atatürk’ün portresine bakıyorlardı. O çocuklardan biri de oydu. Cumhuriyet’in ilk okullarında okumuş, “okuma – yazma”yı sadece bir beceri değil, bir kurtuluş olarak bellemişti. Babası Yemen’den dönememiş, annesi tarlalarda elleri nasır bağlayarak çalışmıştı. Ama annesinin bir sözü, ömrü boyunca zihninde yankılanmıştı:

   “Oğlum, biz karanlıkta kaldık. Sen ışığa bak.”

   Ve o ışığın adı Cumhuriyetti.

   Mehmet Dede gözlerini bugünün çocuklarına çevirdi. Bir kız çocuğu, elindeki bayrağı öyle sıkı tutuyordu ki, sanki bıraksa nefesini kaybedecekti. O küçük ellerde kendi geçmişini gördü. Bir zamanlar o da o kadar sıkı tutmuştu o bayrağı; çünkü bilirdi, o kumaş yalnızca bir renk değil, bir varoluştu. Kırmızı, toprağa düşen canların yankısıydı; beyaz, onların umutla yıkadığı vicdandı.

   Tören başladı.

   İstiklâl Marşı okunurken, Mehmet Dede’nin dudakları kıpırdadı ama sesi çıkmadı. Sanki tüm kelimeler boğazına düğümlenmişti. Fakat gözlerinden iki damla yaş süzüldü. O yaşlar ne yalnızca hüzündü, ne de sadece sevinç… Bir milletin uyanışının tortusuydu.

   O an, gözlerini kapadı. Ve bir anlığına, gözkapaklarının karanlığında aydınlık bir yüz belerdi:

   Mustafa Kemal Atatürk.

   Sanki rüzgârın sesiyle birlikte konuşuyordu:

   “Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim değil, bir vicdan işidir. İnsan, özgür düşünmedikçe zincirlerini fark etmez. O yüzden her sabah, güneş doğarken yeniden kurulmalıdır Cumhuriyet.”

   Mehmet Dede başını eğdi. Sanki o sesi yüreğinde değil, yüzyılların içinden duyuyordu. Atatürk’ün gözleri gibi parlak bir sabahın çocukları vardı şimdi karşısında. Ve o, kendi ömrünün artık bir sonbahar yaprağına benzediğini bilse de, içinden bir söz yükseldi:

   “Ben solsam da, Cumhuriyet yeşermeye devam eder,”

   Marş bitti. Bir çocuk kürsüye çıkıp haykırdı:

   “Atam, sana söz veriyoruz; biz hep burada olacağız!”

   Kalabalık alkışladı. Mehmet Dede’nin kalbi bir an gençliğine döndü. Gözleri gökyüzüne takıldı: Bayrak dalgalanıyordu. Rüzgâr, kırmızıyla mavi arasında dua ediyordu adeta.

   Tören bittiğinde çocuklar dağıldı. Mehmet Dede ağır adımlarla bahçeden çıkarken bir öğretmen yanına geldi.

   “Dedeciğim,” dedi nazikçe, “her yıl sizi burada görürüz. Siz kimsiniz?”

   Yaşlı adam gülümsedi. Cebinden eski bir defter çıkardı. Kapakta solmuş bir mühür vardı: ‘Cumhuriyet İlkokulu – 1934’.

   “Ben o ilk Cumhuriyet çocuklarından biriyim evladım,” dedi. “Biz bu bayrağın altında okumayı, düşünmeyi, insan olmayı öğrendik. Çünkü Cumhuriyet, bir kere ilan edilmez; her sabah, insanın vicdanında yeniden doğar.”

   Kadın öğretmen, duygulanmıştı. Bir süre sessiz kaldı; sonra bayrağa baktı, gözlerinde bir parıltı belirdi. 

   “Biliyor musunuz dedeciğim,” dedi yavaşça, “ben bazen çocuklara diyorum ki; Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değildir. O, insanın kendi kaderini eline alma cesaretidir. Kadının, çocuğun, yoksulun sesidir. Atatürk bize yalnız bir ülke değil, düşünebilen bir vicdan bıraktı.”

   Sonra hafifçe gülümsedi:

   “Cumhuriyet, en büyük öğretmendir aslında… Çünkü o, bize önce insan olmayı öğretir.”

Mehmet Dede başını onaylarcasına salladı. Bastonuna yaslanarak yürümeye devam etti. Rüzgâr yine esti. Bayrak yine dalgalandı. Ve o küçük kız, elindeki bayrağı gökyüzüne kaldırarak fısıldadı:

   “Ben de Cumhuriyet’im…”

Bu yazı toplam 1390 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.